Anayasa Mahkemesi’nde bir dönemin sonu: Tartışmaların odağındaki başkan Zühtü Arslan veda ediyor

Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) üç dönemdir başkanlık yapan Zühtü Arslan’ın görev süresi 20 Nisan’da dolacak. O tarihe kadar başkanlık görevinde bulunacak Arslan, koltuğuna oturacak yeni ismi belirlemek için yasa gereği, seçim sürecini yönetti ve bugün yapılan seçimde Başkanvekili Kadir Özkaya, AYM’nin yeni başkanı oldu.

Anayasa Mahkemesi’nin 11 üyeden oluştuğu dönemde Cumhurbaşkanı Turgut Özal tarafından çok genç yaşta mahkemeye atanan ve Milli Görüş çizgisindeki partilerin kapatılması davalarında sürekli karşı oy kullanmasıyla tanınan, verdiği oyla AKP’nin kapatılmasını da önleyen isimlerden olan Haşim Kılıç’tan 2015’te başkanlık koltuğunu devralan Aslan, kritik dönemde yürüttüğü başkanlık koltuğunda iktidarın hedefinde yer aldı.

Arslan, kamuoyu tarafından Polis Akademisi Başkanı olduğu dönemde tanındı. Öğretim üyesi ve anayasa hukukçusu kimliği ile yaptığı açıklamalar dikkati çeken Arslan, AYM üyeliğine kritik bir dönemde, 2010’da AYM’nin yapısını değiştiren anayasa referandumundan iki yıl sonra, 2012’de seçildi. Arslan, mahkemenin yapısının sil baştan değiştiği bu dönemde, henüz üç yıllık üyeyken, Kılıç’ın emekliye ayrılmasıyla 2015’te AYM Başkanlığı koltuğuna oturdu. Arslan’ın başkanlık koltuğunda oturduğu dönemde, 17/25 Aralık krizi, 15 Temmuz darbe girişimi, OHAL gibi olaylar yaşandı ve AYM bütün bu tartışmaların ve tartışmalı davaların odağında yer aldı. AYM’nin iktidarın tepkisini çeken kararlara imza atmasının ardından Arslan, başkan sıfatıyla ağır eleştirileri göğüslemek zorunda kaldı. Hakkında “FETÖ” iması bile yapılan Arslan, son dönemde özellikle MHP lideri Bahçeli’nin ağır sözlerinin hedefi oldu.

Dershanelerin kapatılması, Gezi’deki Twitter kararı ve MİT tırlarıyla alevlenen süreç

O dönem başbakan olan Erdoğan’ın, 2014 yılında, Gezi eylemlerinde Twitter’ın engellenmesinin ifade özgürlüğü ihlali olduğuna hükmeden AYM kararına “Saygı duymamasıyla” başlayan gerilimli süreç, Arslan’ın Başkanlığa seçilmesinden yalnızca birkaç ay sonra dershanelerin kapatılmasıyla ilgili yasanın iptal edilmesiyle devam etti. Zira, Gülen cemaati ile ipleri koparan AKP için cemaatin en büyük araçlarından biri olan dershaneleri kapatılması kritikti. Zühtü Arslan, birkaç ay önce oturduğu koltukta şimşekleri üzerine çekti.

Erdoğan’ın, MİT tırları haberinden “casusluk” iddiasıyla tutuklanan gazeteciler Can Dündar ve Erdem Gül hakkında 2016 yılında verilen hak ihlali kararı için bu kez Cumhurbaşkanı sıfatıyla “karara uymuyorum, saygı da duymuyorum” demesinin ardından gerilim iyice alevlendi.

MİT TIR’ları haberi de AKP için en kritik meselelerden biri haline gelmişti. “Cemaate yardım ve casusluk” iddiasıyla suçlanan Dündar ve Gül hakkındaki bu karar, tahliye edilmelerini sağladı. Ancak Erdoğan, “işin peşini bırakmayacağını” da söylemişti.

Süleyman Soylu’dan Arslan’a FETÖ göndermesi

Dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da Arslan’ı sert eleştiren isimlerden biri oldu. Soylu, AYM’nin Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 22’nci maddesinde yer alan “şehirlerarası kara yollarında gösteri yürüyüşleri düzenlenemez” hükmünü anayasaya aykırı bularak 2020 yılında iptal etmesinin ardından, okları Zühtü Arslan’ın üzerine çevirdi. “Madem özgür bir ülkeyiz, polis koruması almana gerek yok. Bisikletinle işe git gel bakalım. Anayasa Mahkemesi Başkanı’na söylüyorum kendi arabamla tek başına gitmeye ben varım sen var mısın?” diyerek karara tepki gösteren Soylu, eski Polis Akademisi Başkanı olan Arslan’ı, “Aldığı komiser yardımcılarının yüzde 41’ini FETÖ’den ben ihraç ettim” sözleriyle hedef aldı.

İki Gezi kararı arasında AYM

AYM’ye yönelik bu tepkiler, yıllar içinde, özellikle gazeteci ve siyasiler hakkında iktidarın beğenmediği her kararda günden güne büyüdü.

“Hükûmeti ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçlamasıyla Gezi davasından 18 yıl hapse mahkûm edilen Can Atalay’ın Türkiye İşçi Partisi’nden (TİP) Hatay Milletvekili seçilmesinden sonra tahliye edilmesi gerektiğine yönelik AYM kararının Yargıtay tarafından uygulanmaması tarihe geçti.

Türkiye tarihinde bir ilk: Yargıtay’dan, Arslan’ın da aralarında olduğu AYM üyeleri hakkında suç duyurusu

AYM’nin, Atalay’ın tahliyesi yönündeki kararını uygulamayan Yargıtay 3. Ceza Dairesi, bununla yetinmeyerek Arslan ve karara imza atan üyeler hakkında suç duyurusunda bulundu. Daire, AYM’nin kararını yinelemesi üzerine, yeni karara da uymadı ve AYM üyelerini “terör örgütlerinin söylemiyle örtüşen söyleme sahip olmak” gibi ifadelerle ağır biçimde suçladı. Arslan, bu durumu yaptığı son konuşmalardan birinde “kuralsızlık girdabı” olarak nitelendirdi.

Fotoğraflarla hedef gösterildi: “FETÖ ve PKK’ya kapı açtılar”

Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin bu kararının ardından iktidara yakın gazeteler Atalay’ın lehinde oy kullanan AYM üyelerinin fotoğraflarını yayımlayarak “FETÖ ve PKK’ya kapı açtıkları” haberleri yaptılar.

Arslan ve AYM üyeleri hedefte; “Kara cübbeli işbirlikçiler”

Yargı krizine önce “taraf değil, hakem olmakla” mesafelenen Erdoğan ise “Bazı kararlarını hazmedemiyorum, ciddi manada rahatsız ediyor” demek dışında bu süreçte AYM’yi çok fazla hedef tahtasına koymadı. “Anayasa yapma yetkisi Yüce Meclisimizi’ndir ve bu yetkisini devredemez” sözleriyle mütemadiyen anayasa değişikliğine dikkat çeken Erdoğan, bu süreçte okları daha çok “terörist” ilan ettiği Can Atalay’a yönlendirdi.

Cumhur İttifakı ortağı Devlet Bahçeli ise özellikle Arslan’ı hedef alarak, Barış Akademisyenleri ve Demirtaş kararı gibi kararlardan sonra ve özellikle HDP kapatma davasının açılmasının ardından markaja aldığı başkan ve üyeler için, “kara cübbeli işbirlikçiler” ifadelerini kullandı.

“Bay Zühtü, senin ipi kimin elinde!”

AYM’nin radikal şekilde yeniden yapılandırılmasını, daha da ileri giderek kapatılmasını isteyen Bahçeli, Meclis kürsüsünden, AYM Başkanı Zühtü Arslan’ı “’Uzaktan kumandalı yargı da yargıç da olmaz’ diyen Bay Zühtü, senin kumandan, senin ipin kimin elindedir?” sözleriyle doğrudan hedef aldı.

Bahçeli, AYM’yi “milli güvenlik sorunu” ilan ederken, “Hak ihlali kararlarıyla Türk milletinin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenlik ve tarihsel haklarına ölümcül darbeler vurduğunuzu ne zaman anlayacaksınız? Anayasa Mahkemesi, artık milli güvenlik sorunudur. Böyle gidemez. Böyle bir mahkeme yapısı Türkiye’de yüksek yargı organları içinde yer alama” dedi. 

Arslan’dan Yargıtay’a: Kuralsızlık girdabı

Ancak Arslan da bu süreçte tam üç kez “cevap hakkını” kullandı. Anayasa Yargısı sertifika programındaki konuşmasında, AYM’nin nihai ve bağlayıcı kararlarından sonra farklı yorumların ancak eleştiri konusu olabileceğini söyleyen ve yaşanan krizi kuralsızlık girdabı olarak nitelendiren Arslan, “AYM’nin hak ihlali kararının hukuki değeri yok” diyen Yargıtay’a net mesajı verdi:

“Bu farklılıklar Anayasa Mahkemesi kararının icra edilmemesinin hiçbir şekilde gerekçesi olamaz. Anayasa, hiçbir kurum veya kişiye AYM’nin kararlarını Anayasa’ya uygunluk konusunda denetleme görevi vermez.”

Koç Üniversitesi’nde katıldığı bir etkinlikteki konuşmasında ise “Anayasanın nihai ve bağlayıcı olarak yorumlanması yetkisi Anayasa Mahkemesi’ne aittir” sözleriyle bir kez daha gündem oldu.


Arslan, Erdoğan’ın karşısında Hz. Süleyman kıssasıyla veda etti

Arslan’ın en çarpıcı konuşması, Danıştay 10. Daire Başkanlığı’ndan AYM üyeliğine atanan Yılmaz Akçil için yapılan törende, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın karşısında yaptığı veda konuşma oldu.

“Yargı reformu” olarak nitelendirdiği bireysel başvuruyla ilgili “yanlış anlaşılan” her noktayı tek tek düzeltmeye çabalayan Arslan, “Sayın cumhurbaşkanım giydiğimiz cübbelerin anlam ve önemini ifade etmek için genç hâkim ve savcılara anlattığım bir kıssadan hisse var. Bir gün yaralı bir kuş Hz. Süleyman’a gelerek kanadını bir dervişin kırdığını söyler” sözleriyle bu kıssayı anlattı. Arslan, şunları söyledi:

 “Bireysel başvuru Türk yargı tarihinin en büyük yargı reformlarından biridir. Elbette Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını ve anayasa hükümlerini beğenmeyebilir, bunlara katılmayabiliriz. Ancak bir hukuk devletinden katılmasak da bu kararlara uyulması anayasal bir zorunluluktur. Nitekim Anayasa’mızın 153. maddesine göre Anayasa Mahkemesi kararları kesin olup yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar. (…) Bu bağlamda temyizden geçerek kesinleşmiş yargı kararlarından sonra AYM’nin verdiği karar ve yaptığı yorumdan sonra görüş farklılıklarının bulunduğu gerekçesiyle AYM kararlarına uyulmamasının hiçbir anayasal ve yasal zemini yoktur.”

Arslan, karşısında konuştuğu yürütme ve yasama erkine, anayasaya “ahde vefa” ile konuşmasını sonlandırdı: “Kararların uygulanması aynı zamanda ve her şeyden evvel Anayasa’nın hepimizi bağlayan ve kullandığımız yetkilerin meşruiyetini sağlayan bir toplum sözleşmesi olmasının, bu sözleşmeye sadakat yükümlülüğünün ve ahde vefa ilkesinin zorunlu bir sonucudur.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir